bugün

entry'ler (4107)

chargoggagoggmanchauggagoggchaubunagungamaugg

http://jschumacher.typepa...3ef01157254b7ca970b-800wi

Telaffuzunu merak edenler için;
https://www.youtube.com/watch?v=KzXJUfjKBrE

chargoggagoggmanchauggagoggchaubunagungamauggmania

tus beni

Tus için yazmış olduğum şiirdir. Bir tus kampında, bir gece, bir seferde, bir nefeste üflenmiş olup ıslıkla dahi öttürülemez. Tüm hakkı bana aittir. Saygılar...

TUS BENi

Diplomayı alinca sevindim durdum,
Doktorum diye orda burda konuştum!
Pratisyen oldum, periferde bulundum!
Mecburi hizmete, mecbur etti TUS beni...

Çalışırım diye düşündüm durdum,
istifayı basınca, maaştan da oldum!
Sivil kaldım, memlekette bulundum,
Cep harçlığına, talim ettirdi TUS beni...

En az 5 tekrar diye hayal kurdum, duruldum!
Kitapları görünce yandım, kavruldum.
Mecnun oldum, TUS Kampına savruldum,
Kırk kapıya[TUSDATA'ya] muhtaç eyledi TUS beni...

Ben bir garip doktorum,
bu dünyada konar göçerim!
Gahi ağlar, gahi gülerim...
Kitaplarim elde, diyar diyar gezerim,
Onulmaz dertlere sardı TUS beni...

[TUS Hezeyanları Volume 1]

hobisilah com

türkiye'nin en büyük havalı silah forumlarının başında gelen sitedir. Içerisinde bulunan deneyimli üyeler, söküm ve incelemeler, sorulan sorulara verilen tatmin edici cevaplar ve havalı silahı ticari amaçla değil de olması gerektiği gibi hobi olarak algılayan üyelerin buluşma noktası. Bir de gerçekten samimi bir havaya sahip yer cidden.
Kendimin de site moderatörlerinden biri olduğu,
Herkese açık mekan.

1915 ermeni katliamı

bir söz var;

"bir orospuçocuğu bir kuyuya taş atmış, sonra 40 oropuçocuğu daha taş atmış..."

aslında bu söz böyle değidi ben de farkındayım ama eskiden buralar da böyle değildi. Ayrık otu gibi o.ç türemezdi burada. Birkaç da olsa iyi adam vardı. şimdi ergen soykırımı yapmak lazım kanımca, bu okumadan yazan 3-5 sapın sikimsonik sanrılarından kökten kurtulmak adına...

Meseleye gelecek olursak,
vakt'i zamanında, birkaç sene evvel, yine ermeni diasporasının caf caflı bir şekilde fransız züppler ve avrupalı menfaatçi yavşaklarca gaza getirilip türkiye'ye karşı bu sözde saçmalığın koz olarak kullanıldığı zamanlarda türkiye cumhuriyeti dünya kamuoyuna çağrı yaptı. Madem bu kadar ısrarcısınız, getirin tarihcilerinizi, bu savı savunanları ve eski arşiv belgelerini biz de getirelim tarihçilerimizi ve arşiv kayıtlarını bir konsül kuralım dedi. Peki bu savı savunan yavşaklar ne yaptı? Gelmediler. Gelemediler! Ve "ne gerek var canım. Var işte!" diyerek sikimsonik sanrılarını gayribilimsel ve alabildiğine subjektifçe ağızlarında salyalarla sürdürdüler...

Peki başlığı açan mal ve diğer sikimsonikler, ben size ne diyeyim şimdi? Yüzünüze tükürsem nisan yağmuru sanırsınız... şimdi siktirin gidin de az huzur verin şizofren ergenler...

nick altı yavşaklığı

"herkes kral olmasa da bir soytarısı olur mutlaka..."

sözünü akıllara getiren, hem soytarı hem de yavşaklık mesleğini icra eden kişilerdir
haklarında fazla uzun entryler yazmayın dostlar, okuyamazlar....

sanat filmi

tanımını yaparak başlayalım.
"bir insan neden film izler?" sorusuna cevap olamayan tüm filmleri içine alan film kategorisi. Aslında böyle bir kategori yok ama var ettik hepimiz, ettirdiler.

Kimi yönetmenler vardır; çektiği film ile ilgili açıklama yaparken "ben bu filmi kendim için çektim, kimse için değil." anatemalı şeyler söyler bizlere. Işte o filmi izlerseniz, sanat filmi izlemiş olursunuz. Muhtemelen birisinin buhranları, hezeyanları filme kaydedilmiştir orda. Dıştan bakan şahıs adamın derdine ortak olamaz, içine giremez filmin. Gerek ortam, gerekse gidişat sizi dışlar. Hepimizin bildiği o ayrıntı, bir sigarayı 10 dakika içip de aynı açıdan çekilen adamın hissiyatı yansımaz bize. Aksine adama kin bile besleyebilirsiniz o durağanlığından dolayı. Uzaklara bakan adamlar, çamurlu yollar, karlı tepeler, yüzleri buruşuk yaşlılar, fakir ve umutsuz insanlar, rüzgarla hareket eden başaklar, yollarda dakikalarca yürüyen ve dakikalarca kadrajda kalan tipler, hiçbir vakit anlam verilemeyen hareketleri yapan başrol oyuncuları. Işte bunlar görmemizin muhtemelen olduğu öğeler.

Senaryo açısından da hepsi sözleşmiş gibidirler. Bütün senaristler ve yönetmenler. Senaryo kısır olmalı, bir şey anlatır gibi yapıp ya anlatmamalı, ya da anlatırken yarıda bırakmalı. Hep bir açık kapı bırakılmalı. Sonuçta kimsenin neyin neden yapıldığına dair kesin fikirleri olmamalı. Filmden çıkıldığında herkes izlediği filmdeki aktörler misali "anlamış rolü" kesmeye başladıysa ve "ben anlamadım!" demek utanç kaynağı oluşturacak bir ortam yaratıldıysa, tebrik ederim. içinizdeki Sanat filmi ruhunu açığa çıkardınız. Hele de ortamınızda içerik, kalite, oyunculuk vb her şeyi görmezden gelerek sadece oyuncu ve yönetmene bağlı saplantılı bir beğenisi olan, siçsa beğenecek bir kişi varsa bence susun. Yorulursunuz.

Bu tip bir genelde filmi en fazla iki cümle ile özetleyebilirsiniz. örnek:
[şimdi bazıları çok kızacak ama pek de önemli değil]
yumurta isimli film. Al sana sanat filmi. Nejat işler'i severiz ama yalan yok Yukarıda yazılanların hepsi var bu filmde. Filmin girişinde 10 dakika yürüyor birisi... Film ne mi anlatıyor. 2 cümle:

"sahaflık yapan ve memleketinden uzakta yaşayan bir adamın annesi ölüyor. Adam da memleketine gidip, uzak bir akrabası olan bir kızla annesini gömüp, kurban kesiyor ve geri dönüyor."

Al işte bu. Büyütülecek bir şey değil. Bunu göklere çıkaracak bir şey yok arkadaşım. Izle filmi ekleme yapabiliyosan buna canım kurban ama yok! Ne diyeyim ki şimdi...

Gişe hasılatı mevzusu ise, sanat filmini combo beğenecilerinin başucu istatistiğidir. Herkesin izlediği, artık beğeni toplamış filmi o kategoriye sokmaz arkadaşımız. Kimse bilmesin, az izlensin hatta mümkünse hiç beğenilmesin ister. Bunları bulamazsa başka festivallere, başka diyarlara yönelir combocu...

Nuri bilge ceylan vb furyanın isimleri çok geçer bu sanat filmleri dünyasında. şahsen ben de izlediğim "3 maymun" isimli filmde az anmadım kendisini. Fakat bir arkadaşımın söylediği şey biraz değişik geldi. "nbc aslında başarılı bir görüntü yönetmenidir. Zaten çok da iyi bir fotoğrafçıdır kendisi." dedi. Olaya ancak bu açıdan bakarsak, festivallerde aldığı ödüllere bir anlam yüklemek mümkün. Hiçbirimiz görüntü yönetmenliği alanında profesyonel olmadığımızdan mütevellit, belki de bunu değerlendiremiyoruz. Belki de iyi yaptığı tek iş bu. Senaryo falan hak getire zaten...

özetle böyle bir şey işte sanat filmi.

her handa bulunan göt edici yabancı

Bir film klişesi karakteri. durun! gözünüzde canlandırmanıza yardımcı olayım;

herkesin ayı gibi yemek yediği, ortada kötü adamların grup olarak bilal incivari gülerek cirit attığı, hancının ise şarap, kadın ve et getirmekten iflahının skildiği o ortamda en uzakta, mevzuya sırtı dönük, kafada kapşonluvari ve her daim tanınmamak için giymiş olduğu çuvaldan bozma giysiyle oturan gizemli eleman. işte adamımız bu.

kötü adamlar meslekleri gereği adam gibi oturamaz. götlerinde kurt vardır. hem de kancalısından. dolayısıyla ayağa kalkıp kalkıp etrafa sürekli pislik yapmak, hoyratça davranmak ihtiyacı içerisindedirler. mesela bir kadını ortaya alıp sezerciği "piç piç piç" diye attıkları gibi aralarında savururlar. bir yaparlar, iki yaparlar. Bu arada suskun olan elemanımız dayanamaz ve yemeğini yemeye devam ederekten, hiç o tarafa bile dönmeden der ki;

- bırak o kadını!!!

tabi ki kötü adam arkasındaki şerefsizlere güvenerek dalga geçer bizimkiyle.

+ bakkk bakkk! şu kıçı kırık köylü banaaa, yani hain kostok'a ne yapacağını söyleme cüretinde bulunuyor! duydunuz mu çocuklar?

o sırada diğerleri;

* mu aaaa hahahahahha [mal gibi gülerler. ağızlarının ortasına yaba vurasın gelir.]

sonra diğer başpislik de elindeki şarabı kafasına dikerek diğer elindeki tavuk butundan koca bir ısırık alır ve o da;

+ niii aaaa hahahahahaha

diye güler. sonra sağ ön koluyla ağzını siler it. yarattığı iğrenme duygusu her dakika kat ve kat artan başpislik kadına daha hunharca davranmaya başlar. bizim eleman son kez;

- sana, o kadını bırak dedim!!!

der. başpislik yine üstteki döngüyü tekrarlar ve bu sefer yanına gider.

+ sen kendini ne sanıyorsun haaa pis köylü!

demesiyle birlikte bizim eleman yemek yediği masaya tekmeyi bi çakar. tabak çanak bi kenarda tabi. sonra yumruğu başpisliğe bi koyar, adam 2-80 uzanır daha ne olduğunu anlamadan. sonra diğer şerefsizler de saldırmaya kalkınca o cümle gelir;

- siz türklerle hiç uğraşa girmemişsiniz anlaşılan!

işte bu altar'ın oğlu tarkan'ın kendine özgü cümlesidir.
tarkan döver, vikingler kaçar, hancı teşekkür eder.
hancının karısı teşekkür için tarkan'ın odasına gelir vs vs...
yormayın beni...

42 kez mastürbasyon yaptıktan sonra ölen genç

"tanrı erkeklere bir beyin ve bir penis vermiştir ancak sadece bir tanesine yetecek kadar kan dolaşımı sağlamıştır..." [robin williams]

dolaşımı beynine yönlendirirsen sivri zekalı,
dolaşımı penisine yönlendirirsen sivri penisli olursun.

Tanım: pek de sivri zekalı olmayan genç.

renault fluence reklamındaki aile yapısı

kızın babasını, babasının da kızını her ortamda ve her fırsatta lafı koyarak bozmaya çalıştığı bir aile yapısıdır. tıpkı supangle yapan babaanne gibi bize hitab etmez bu dingil yaşam tarzı.

bizde baba bir şey dedim mi kız susar. kız da okula gittiğinde efendi gibi iner arabadan. "güle güle baba" der. parası yoksa para ister. bakın bu babam der. arkasından sevgiyle bakar. arkadaşlarına "benim babam en birinci baba" der, havasını basar. babasını şoför gibi lanse etmez bacak kadar boyu ve türlü türlü huyuyla. olmaz arkadaş! olamaz!

bizim kızlar arabaya binen misafir çocuğu fakirse ona da aldığı aile terbiyesi gereği fakirliğini çaktırmaz. o mevzuyu bile açmaz. fakir olduğu için onu aşağılamaz. diyelim ki bir densizlik etti; babası orta aynadan bir bakar, arka koltuğa amele sümüğü gibi yapıştırır o terbiyesizi. o ne lan? sizin arabada bundan var mı? şundan var mı?

bizim arabada hanımefendi kız var yavrucuğum, senin gibi supangle çocuğu yok.
hadi hayırlı traşlar.

old fords never die

geçmiş gün modifiye bir ford taunus'un arka camında devasa harflerle yazılmış karizmatik yazı olarak göründü gözüme. Durdum, baktım şöyle bir. Sonra öyle bir gaz verdi ki adam, vırannnn nannn nannn deyu, haklı olduğunu gördük. Kim söylediyse varolsun.

Eski kasa kırmızı bir mercedes'in arkasına yazılmış "yaşamalısın ihtiyar..." yazısı da vardır ki, onun hikayesi de ayrı.

izohips haritası gibi kafaya sahip olmak

girintili çıkıntılı, yükseltili alçaltılı *, ege kıyıları gibi, dağ gibi, tepe gibi, ırmak ve nehir yatakları gibi bir kafaya sahip olmaktır. saçlarını kısacık kestiremez bu tip kafaya sahip olan insanlar. annesi küçükken çocuğu kayalık alanlarda yatırmadıysa genetik olarak kafa yamuktur, yazıktır. kötü lan.

bir ekstrem spor olarak saçları kazıtmak

baştan uyarı notu: bahsi geçen sporu yapma teşebbüsünde bulunan kişiler tamamen gerçek olup, günlük hayatımızda sıkça karşımıza çıkmaktadırlar. çoğunluğu erkek olan bu populasyona zaman zaman marjinal kadınlar da katılsa da başlık genelde erkekleri ilgilendirecek düzeyde maskülen kalmaktadır. *
insan hayatında yalnızca bir defaya mahsus yapılması mümkün olan ekstrem spor "saçları kazıtmak" ancak ve ancak yapıldığı ilk sefer verebilir vermesi gereken adrenalini size. daha sonraki seferlerde yapsanız da fayda etmez, heyecanı kalmaz.

kimisinin saçları döküldüğünden, kimisine berberi önerdiğinden, kimisinin yakışır diye hesap ettiğinden kısacası hepimizin hayatlarındaki dönüm noktalarından biri olan o "acaba kafayı kazıtsam mı lan?" fikrinin kafada geniş yer kapladığı zamanları hatırlayalım. işte o zamanlarda [kazıtsam mı? kazıtmasam mı? x 100] defa düşündükten sonra eğer ibre "kazıt" yönüne döndüyse, ondan sonraki adrenalin patlamaları ne bungee jumpingte ne de ruftingde var arkadaş!

daha saçları kazıtmadan nasıl olacak acaba diye düşünmeler mi?
saçları kazıttıktan sonra kafanın izohips haritası gibi çıkacağı korkusu mu?
anne baba görünce ne der telaşı mı?
kız arkadaş ne der diye düşünmeler mi?
beğenir mi? beğenmez mi?
traş sonrası kafaya şaplağı yemeden 10 saniye geçirememek mi?
askere mi gidiyon hayrola muhabbetini en az 2 ay kadar çekmek zorunda kalmak mı?
yolda yürürken herkes bana mı bakıyor lan psikolojisi mi?
kafan gözümü alıyor esprisine maruz kalmalar mı? dersin...

ohoooo... bir sürü soru. hangi spor dalında bu kadar adrenalin yaptıracak etmen var sorarım size. yok arkadaş böyle bir adrenalin, böyle bir stres. evinde yapacak ekstrem spor mu arıyorsun, al sana evde yapılacak cinsten olanı. haydi rastgele pişmiş kelle seni...

serumtakılmazsaölecek hastalığı

Türkiye'de endemik olarak görülmekte olup, acil servise başvuran hastaların %90 kadarında varoolan son derece öldürücü bir hastalıktır. tanıyı doktor değil, hasta yakını koyar.

bu hastalık diğer hastalıkların aksine görüldüğü anda hastayı değil de doktoru öldürmesi ile ün kazanmıştır. hastalığa yakalanan hastada sorun yoktur. sedyede yatar kuzu gibi. hastalığa yakalanan hastanın yakınında aniden ve gereksiz yere gelişen "hocam bi serum taksak" cümlesini defalarca tekrar etme ve takılma nöbetleri ile kendisini gösterir bu hastalık. daha ileri safhalarda tekrar nöbetlerinin şekli değişir. yine hasta yakınında "serum iyi geliyor. serumsuz geçmiyor!" tekrar nöbetleri ile davam eder. bu arada doktorun gözü seğirmeye başlamıştır zaten. son evrede istekleri karşılanmayan hasta yakını kuduz olmuş gibi kudurur, saldırgan bir hale gelebilir. doktora saldırır, cam çerçeve kırar, küfür eder, mantıksız davranışların tümünü sergiler. ana haber bültenine malzeme olunur falan filan...

hastaya serum takılsa da ölmez, takılmasa da ölmez ama işte yurdum insanı doktordur her zaman. "serum = kutsal su" diyen abimiz her şeyi bilir, her tanıyı koyar. bu düzen böyle gelmiş, böyle gider...

not: tanıyı koyan adam, sana bir kamyon serum aldım. tanesi 1 liraydı. bilmem anlatabildim mi?

türk insanının doğuştan doktor olduğu gerçeği

(bkz: serumtakılmazsaölecek hastalığı) *

herhangi bir hastanenin acil servisinde yaşanan diyaloglardan anlaşılabilecek gerçekliktir.

(hy: hastayakını dr: doktor)
doktor hastayı muayene ettikten sonra hy'na dönerek;
dr: hastanızın hastalığını teşhis ettik.
hy: ben biliyorum onun hastalığını aslında ama neyse. neymiş peki?
dr: serumtakılırsaölecekhastalığı'na yakalanmış hastanız!
hy: vay vay vay... doktor bey sizden bi ricam olsa?
dr: buyrun?
hy: bi serum taksak?
dr: ^++%^+%&/&%(%/(/)

kadın eli şeklindeki sabunluk

çocukluktaki en büyük hobisi sabuna gazoz kapağı sokup da sabunluğa yapıştırmak olan ve bunu bir başarı sayabilecek derecede denyo olan insan evladının çocukluk travmalarının başında yer alan nesne. uzun kırmızı tırnakları, zengin bir kadının eli gibi duran havası, avcunu açıp bir şey ister gibi değil de tam tersine ters durarak "elimi öp, saygı duruşuna geç lan" diyen havası ile korkunçlu, ürkünçlü bir sabunluk. hatta hakkında bu kadar entry girildiğine göre bir sabunluktan daha fazlası. dönemsel bir gariplik. her evde olması da bağımlılık yaptığını gösteriyor bizlere. sen ne biçim bir şeysin kadın eli şeklindeki sabunluk?

bu biçim: görsel

türk filmlerinde sevişme sahnesinde yorganın yeri

eski türk filmlerinde ve aileye hitab eden türk dizilerinde yorganın yeri yadsınamaz derece önem arzetmektedir. neden mi? sevişmekle ilgili verilmek istenen mesaj yorgan aracılığı ile verilir de o yüzden.

izlenen dizide/filmde çiftimiz birbirine yakınlaşır, evlenir, başbaşa kalır vs vs. durum bunlardan herhangi birisi olabilir ama sonraki sahnede anlatılacak olan eylem "sevişmek" ise o zaman işte yorgan devreye girer. bizimkiler yorganın altına girer. bi kere girdiler ya o andan sonra sanırsın ki solucan var, sanırsın ki köstebek oldular arkadaş! yorganda böyle garip hareketlenmeler olur. yukarı çıkar aşağı iner, sağa sola gider. biraz da kikikikikiki şeklinde gülmeler geldi mi anlamalısın ki adamlar sevişti...

allahınızı severseniz dünyada sevişmeyi bu şekilde anlatan bir sinema sektörü var mı lan? onu da geçtim evinde böyle sevişen var mı arkadaş? hangi fikriyatın ürünü lan bu? bu sahneler yüzünden türkiye'de bir erkekte boşalma süresi olmuş 3.7 dakika. tüüüü!

kafaya yorganı çek, yorganın titret, ohhhhh geliyorum...
sonra diyorsun ki, yorgandan oldu.
olmaz arkadaş!

oğluma 100 ver sana götümü vereyim diyen veli

yüksekten uçan velidir.

+ oğluma yüz ver sana götümü vereyim!
- himsss... Dön bakalım bi şöyle.
+ ???
- dön dön...
(döner)
- bu götün ederi 75 ablacım. Kurtarmaz valla. Gelişi o bize...
+ (^]?!-+"

kızla gidilebilecek kafe

erkeklerin dünyasında her kafeye kızla gidilmez, her kafede kızla oturulmaz hacım. Belli başlı kriterleri vardır kızla gidilecek kafe'nin.

+ ortam kahvehane gibi olmayacak. Abazanı az, çift olarak geleni çok olacak. Kapıda damsız girilmez yazmayacak ama mümkünse girilmeyecek. Sen konusurken herkes işinde gücünde olacak, mümkünse sağı solu kesen adam minimum olacak.

+ duvarlar önemli bak! Duvarlarda duvar kağıdı olursa daha makbule geçer. Modern görünüm iyidir. Cins cins tablolar olursa da iyi gider, zararı yok. Sanatın ve sanatçının dostuyuz, bu mezulara da uzak değiliz hesabı, ver alttan yıldızlı bakınızı... Hele bir de Nostaljik öğeler olan kafe ise tamam! Kızı oraya götürdüm mü, ben buraların yerlisiyim imajı verdin hacım, tebrikler. Artık takıldığın ortamla ilgili salt bilgi uyandı kızda.

+ menü; en birinci mesele zaten. Hepsi gubidik, ismi bilinmeyen şeyler olursa sıçarsın, olmaz. Birazını bildiğin, birazını da hayatında ilk defa duyduğun şeyler olmalı menüde. Hiç duymadığın şeylerden isminin içinde bildiğin şeylere yakın olanından ısmarlanır, her zaman içiyormuş rolünü de yutturduysan 1-0. Devam...

+ ortam çalışanları ile muhabbet derecesi. önemli konulardan. Kızla gitmeden önce mümkünse kafeye arkadaşlarından birkaç sapla gidilir. Siparişini alan garsonun adı sorulur. 3-5 hal hatır, sonra çıkarken bahşiş de bırak az biraz para varsa. Sonra kızla gidince oooo ahmetciğim muhabbeti yap, oraların yerlisiymiş ayağına yat, daha da kalkma. öyle kal. Hoop!

şimdi bu kadar anlattın, hani la kız da gidek yrram dediğini duyar gibi oluyorum sayın genj. şunu unutmamak lazım, umut sarıkaya'nın da belirttiği üzre kızla gidilecek kafeler zebil gibidir, gidilir, öğrenilir, kızla gidilebileceğine kesin kanaat getirilir. Ama gel gör ki gidilecek kız bulunmaz... Seneler geçer bakarsın yanında hala aynı saplar, kafada hala aynı planlar...

Hani olur da gidersen ben söylemiş oldum. O kadar.

hoşlanılan kızın aa senin araban yok muydu demesi

tam anlamıyla bir drifter king olan kız tipi.

- aa senin araban yok mu?
+ yok. Ama şu andan itibaren bir motorum oldu sanırım.
- anlamadım rüstem! Açık konuşur musun!
+ anlamazsın güzelim tabi. Sabunluydu...
- puh! o zaman beni bi daha araba rüstem! Taam mı!
+ tamam yavrum bi daha arabam! Hatta bi daha arabam olursa aramam!
- ay ne diyorsun sen salak şey!
+ Hey allahım bi daha arabaymış... Arama de lan bari yelloz! Bi şeyi de doğru yap.
- araba işte araba!
+ hala patinaj çekiyor bu yav... De sire git hele.
- vırınnnnnnn nınnn nınnn nınnnn...
+ ben dedim ama... Bak!

Nizam'ı cedit: gelen tepkiler ışığında yapmış olduğum kontrollü deneye göre her 10 kızdan 12si "hoşlanılan kız" olmayı başarmış ve akabinde "aa senin araban yok mu?" demiş. Ben size hoşlanılan kız olamazsınız demedim! Ben sizeee... lan neyse ben bir şey demiyorum... *

güneş doğarken dinlenesi şarkılar

teletubbies şarkısı

"güneş doğarken ardından tepelerin.
Nuna goyyum bütün teletabilerindir..."

Hangimizi anlatmiyor ki bu sözler?